53 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği Kahramanmaraş merkezli büyük depreminin üzerinden 1 yıl, İzmir'de yaşanan büyük depremin üzerinden de 2,5 yıl geçti.11 kentte büyük yıkımın yaraları sarılırken İzmir’de kentin depreme karşı dirençli olması konusunda gerek merkezi hükümet gerekse de yerel yönetimlerin üzerine oldukça görev düşüyor.İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş, Egedesonsöz’e yaptığı değerlendirmede yaşanan felaketlerden ders çıkarılmadığının altını çizdi.‘MEVCUT YAPI STOĞU DEPREME HAZIR DEĞİL’
İzmir’in olası bir depreme hazır olmadığını kaydeden Ulutaş, “30 Ekim’de yaşadığımız deprem sonrası bir takım çalışmalar yapıldı. Aslında önceki yıllarda da çalışmalar da vardı. Yine 1999 depremi öncesi yapılan hazırlıklar oldu. Balçova ve Seferihisar’da yapılan envanter çalışması gerçekleştirildi ancak 30 Ekim’den sonra mevcut yapı stoğuna dair büyük sorunlar oluştu. Merkezden 70 kilometre bir fay hareketi nedeniyle Bayraklı ’da binalar yıkıldı. Bunun yanı sıra da çok sayıda hasarlı bina ortaya çıktı. Mevcut yapı stoğumuz hem eski hem malzeme açısından güncel olmaktan uzak. Bunu bildiğimiz için haliyle depreme hazır olduğunu söyleyemeyiz” dedi. ‘UYGUN ZEMİNDE DOĞRU YAPILAŞMA’
“Uygun zeminlerde doğru bir yapılaşmaya gidilmeli” diyen Ulutaş, “kentlerimiz 1950’li yıllardan sonra yoğun göç aldığı için belli bir merkezde gelişigüzel toplanıldı. Belli bir planlama içerisinde olmadı. Hem uygun olmayan alanlarda hem de uygun yapılaşma olmadan yapı üretilmiş oldu. Tüm bunlar ana sorun. En büyük problem yapı stoğumuzun güvenli olmaması. Bir de binaların bakımını sağlayamıyoruz. Yönetmeliğe uygun bir şekilde tasarlayıp doğru denetlendiyse yapı güvenlidir diyebiliriz. Ama bu yapılara bakılmazsa, ileride bu yapı dış etkilere karşı ya da yer altı su seviyesinin yükselmesiyle bazı etkilere maruz kalarak içten içe yapı güvensiz hale gelir. Dolayısıyla yapılara bakımı da konuşmamız gerekiyor. Bir diğer husus ise yapılara sonradan yapılan müdahaleler; binaların zemin katlarında kullanım amacı değişirse, örneğin bir dükkân haline getirilirse kolonu kaldırma gibi durumlar söz konusu oluyor ve yapı ilk halinden uzaklaştırılmış oluyor, güvenli olmuyor. Deprem oluyor, bina yıkılıyor ardından kim suçlu diye peşine düşüyoruz. Halbuki öncesinde önlem alıp binaların periyodik bakımı gibi kontrollerini de konuşmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.‘ACILARDAN DERS ALMIYORUZ’
Ulutaş açıklamalarının devamında şu ifadelere yer verdi.“En fazla dolgu alanlar ile yer altı su seviyesi yüksek olan alanlarda; Karşıyaka, Mavişehir, Konak, Çiğli, Bayraklı, Bornova’da yapılaşmadan uzak kalınması gerekiyor ancak eğer yerleşim zorunluysa oraya uygun yapılaşma gerekir. Girilmek zorundaysa, bu maliyete katlanmak gerekir ve bu alanda kalite sağlanmak zorundadır. Bu alanlarda yapının güvenliği daha fazla ön plana çıkmalı. Çünkü deprem etkisi zeminin durumuna göre yapıyı etkiliyor. Eğer zayıf bir zeminse, yapı depremi daha çok hissediyor. Eğer kaya bir zeminse deprem daha az hissediliyor. Yapı güvenliyse ve önlem alındıysa zaten bir sorun yaşanmıyor. Hala yapı üretim sorunları ve işçilikte hatalar var. 1999 depreminde yapılan hataların aynısı 30 Ekim Depremi’nde de 2023 yılında da gördük. Öncelikle bu duruma müdahale edilmeli. Çok büyük bir deprem oldu. Yüzbinlerce insanımızı kaybettik. Üzerinden 1 yıl geçti, hala yasa ve yönetmelikte ufak tefek değişiklikler yapılsa da sistemi değiştirecek önlemler alınmıyor. En büyük problemimiz acılardan ders almamak. Ne yapılması gerektiği de çok açık. 30 Ekim depreminin ardından çok kapsamlı bir rapor hazırlanmıştı. Herkes ne yapılması gerektiğini bildiği halde irade gösterip yapmıyor. Hızlıca yapılması gerekenler var. Mevcut yapı stoğuna dair değişim ya da güçlendirme konusu uzun zaman alır ve kaynak gerektirir ama bundan sonra yapılacaklarla ilgili çok hızlı adımlar atılabilir. Ortada bu niyet görünmüyor. Yarın bir gün İzmir’de bir deprem olsa aynı şeyleri konuşacağız. Aynı hatalardan bahsedeceğiz” açıklamasını yaptı.‘HATAY İLE BENZER BİR DURUM YAŞANABİLİR’
Başkan Ulutaş, deprem uzmanlarının kentte 7 şiddetinde bir deprem olabileceği yönündeki açıklamalarını hatırlatarak “2018 yılında Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü, bir deprem olursa kaç hasarlı bina olur? Kaç kişi hayatını kaybeder gibi senaryoların olduğu veriler var. 30 Ekim İzmir depreminin ardından bu bilgileri web sitelerinde bulamadık. Şimdilerde yapı stokğu bir milyona ulaşmıştır dolayısıyla orantı hesap yapınca sayı çok fazla. Hatay ile benzer ve yakın bir durumla karşı karşıya kalınabilir” dedi.‘HÜKÜMET DAHA ÇOK YARA SARMAYA YÖNELİK ÇALIŞIYOR’
Depreme ilişkin hazırlık aşamasında merkezi hükümetin kökten çözümler yerine sadece yara sarmaya çalıştığını ifade eden Ulutaş, “ Merkezi hükümet tarafından İzmir’deki deprem sonrası bir takım çalışmalar yapıldı. Hem hasar alan yapılarla ilgili, yıkılan yapıların bulunduğu bölgelerde rezerv proje alanları belirlendi. Yıkılan yapılar oldu, hasarlılar da bu bölgeye alındı. Rezerv alan olarak nereler belirlenmiş buna ilişkin soru sorduk ancak cevap alamadık. Merkezi hükümet daha çok yara sarmaya ilişkin çalışmalar yürütüyor. Merkezi hükümet şeffaf olmalı” şeklinde konuştu.‘BİNA ENVANTERİ ÇALIŞMASI SONA ERDİ’
İMO’nun da içerisinde bulunduğu, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ndeki akademisyenlerle yürütülen Büyükşehir Belediyesi’nin, Bayraklı ve Bornova’da yaptığı envanter çalışmalarının sona erdiğini aktaran Ulutaş, “Çok büyük bir yapı stoku ile karşı karşıyayız. Yaptığımız iş, kendi içerisinde önceliklendirme çalışmasıydı. Hepsini bir anda yıkıp yeniden yapmak ya da güçlendirmek yerine küçülterek riskli, öncelikli yerlere müdahale etmemiz gerekiyordu.Yapı stoğunun deprem riski açısından incelenmesi çalışması. Yapıların kimlik belgeleri çıkarıldı. İzmir Kent Rehberi üzerinden parseli seçtiğinizde Bayraklı ve Bornova’da ruhsatına ve projesine ulaşabiliyor. Bu da iyi bir hizmet. Ruhsattan, yapının kullanım amacının değiştirilip değiştirilmediği kontrol edilebilir. Mal sahipleri ya da kiracılar, bina hasarlandığı haliyle mi duruyor diye düşündüğünde kolaylıkla projelerine ulaşabiliyor. Bir yandan da önceliklendirme çalışması yapıldı. Artık biliyoruz ki bazı yapıların öncelikli olarak ele alınması gerekiyor. Bu da bir kaynak gerektiriyor. Olması gereken işbirliği içerisinde, bu işin siyaset üstü olarak değerlendirilip çözüme kavuşturulması gerekiyor. Yerel yönetim de merkezi hükümet de vatandaşa hizmet için o koltukta oturuyor. İşbirliğini muhakkak sağlanması gerekiyor. Meslek odaları ve üniversitelerin bu sürecin içerisinde, o alanda yaşayan vatandaşların sürecin içerisinde olması çok önemli” dedi.‘YAŞAM HAKKINI SAVUNMALIYIZ’
Ulutaş şunları söyledi: “Çok büyük bir acı yaşadık. Artık bunun bitmesi gerekiyor. Yaşamdan bahsediyoruz. Bu insanlar artık kayıp. Üzerinden bir yıl geçti. Hala kayıp ilanları düşsün ki vefat olarak görünsün diye bekliyoruz bu çok büyük bir acizlik.Çok can acıtan bir depremdi. Bu kadar büyük olmasa da bu yıkıcılığı yaşayabileceğimiz depremler geliyor. Bu uyarıyı yapıyorlar buna hazırlıklı olmaktan başka yolumuz yok. İnsan hayatının ne kadar kıymetli olup olmadığına karar vermemiz gerekiyor. Herkes sorumluluğunu yerine getirmek durumda. Merkeze yaşam hakkını koymalıyız”
İzmir’in olası bir depreme hazır olmadığını kaydeden Ulutaş, “30 Ekim’de yaşadığımız deprem sonrası bir takım çalışmalar yapıldı. Aslında önceki yıllarda da çalışmalar da vardı. Yine 1999 depremi öncesi yapılan hazırlıklar oldu. Balçova ve Seferihisar’da yapılan envanter çalışması gerçekleştirildi ancak 30 Ekim’den sonra mevcut yapı stoğuna dair büyük sorunlar oluştu. Merkezden 70 kilometre bir fay hareketi nedeniyle Bayraklı ’da binalar yıkıldı. Bunun yanı sıra da çok sayıda hasarlı bina ortaya çıktı. Mevcut yapı stoğumuz hem eski hem malzeme açısından güncel olmaktan uzak. Bunu bildiğimiz için haliyle depreme hazır olduğunu söyleyemeyiz” dedi. ‘UYGUN ZEMİNDE DOĞRU YAPILAŞMA’
“Uygun zeminlerde doğru bir yapılaşmaya gidilmeli” diyen Ulutaş, “kentlerimiz 1950’li yıllardan sonra yoğun göç aldığı için belli bir merkezde gelişigüzel toplanıldı. Belli bir planlama içerisinde olmadı. Hem uygun olmayan alanlarda hem de uygun yapılaşma olmadan yapı üretilmiş oldu. Tüm bunlar ana sorun. En büyük problem yapı stoğumuzun güvenli olmaması. Bir de binaların bakımını sağlayamıyoruz. Yönetmeliğe uygun bir şekilde tasarlayıp doğru denetlendiyse yapı güvenlidir diyebiliriz. Ama bu yapılara bakılmazsa, ileride bu yapı dış etkilere karşı ya da yer altı su seviyesinin yükselmesiyle bazı etkilere maruz kalarak içten içe yapı güvensiz hale gelir. Dolayısıyla yapılara bakımı da konuşmamız gerekiyor. Bir diğer husus ise yapılara sonradan yapılan müdahaleler; binaların zemin katlarında kullanım amacı değişirse, örneğin bir dükkân haline getirilirse kolonu kaldırma gibi durumlar söz konusu oluyor ve yapı ilk halinden uzaklaştırılmış oluyor, güvenli olmuyor. Deprem oluyor, bina yıkılıyor ardından kim suçlu diye peşine düşüyoruz. Halbuki öncesinde önlem alıp binaların periyodik bakımı gibi kontrollerini de konuşmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.‘ACILARDAN DERS ALMIYORUZ’
Ulutaş açıklamalarının devamında şu ifadelere yer verdi.“En fazla dolgu alanlar ile yer altı su seviyesi yüksek olan alanlarda; Karşıyaka, Mavişehir, Konak, Çiğli, Bayraklı, Bornova’da yapılaşmadan uzak kalınması gerekiyor ancak eğer yerleşim zorunluysa oraya uygun yapılaşma gerekir. Girilmek zorundaysa, bu maliyete katlanmak gerekir ve bu alanda kalite sağlanmak zorundadır. Bu alanlarda yapının güvenliği daha fazla ön plana çıkmalı. Çünkü deprem etkisi zeminin durumuna göre yapıyı etkiliyor. Eğer zayıf bir zeminse, yapı depremi daha çok hissediyor. Eğer kaya bir zeminse deprem daha az hissediliyor. Yapı güvenliyse ve önlem alındıysa zaten bir sorun yaşanmıyor. Hala yapı üretim sorunları ve işçilikte hatalar var. 1999 depreminde yapılan hataların aynısı 30 Ekim Depremi’nde de 2023 yılında da gördük. Öncelikle bu duruma müdahale edilmeli. Çok büyük bir deprem oldu. Yüzbinlerce insanımızı kaybettik. Üzerinden 1 yıl geçti, hala yasa ve yönetmelikte ufak tefek değişiklikler yapılsa da sistemi değiştirecek önlemler alınmıyor. En büyük problemimiz acılardan ders almamak. Ne yapılması gerektiği de çok açık. 30 Ekim depreminin ardından çok kapsamlı bir rapor hazırlanmıştı. Herkes ne yapılması gerektiğini bildiği halde irade gösterip yapmıyor. Hızlıca yapılması gerekenler var. Mevcut yapı stoğuna dair değişim ya da güçlendirme konusu uzun zaman alır ve kaynak gerektirir ama bundan sonra yapılacaklarla ilgili çok hızlı adımlar atılabilir. Ortada bu niyet görünmüyor. Yarın bir gün İzmir’de bir deprem olsa aynı şeyleri konuşacağız. Aynı hatalardan bahsedeceğiz” açıklamasını yaptı.‘HATAY İLE BENZER BİR DURUM YAŞANABİLİR’
Başkan Ulutaş, deprem uzmanlarının kentte 7 şiddetinde bir deprem olabileceği yönündeki açıklamalarını hatırlatarak “2018 yılında Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü, bir deprem olursa kaç hasarlı bina olur? Kaç kişi hayatını kaybeder gibi senaryoların olduğu veriler var. 30 Ekim İzmir depreminin ardından bu bilgileri web sitelerinde bulamadık. Şimdilerde yapı stokğu bir milyona ulaşmıştır dolayısıyla orantı hesap yapınca sayı çok fazla. Hatay ile benzer ve yakın bir durumla karşı karşıya kalınabilir” dedi.‘HÜKÜMET DAHA ÇOK YARA SARMAYA YÖNELİK ÇALIŞIYOR’
Depreme ilişkin hazırlık aşamasında merkezi hükümetin kökten çözümler yerine sadece yara sarmaya çalıştığını ifade eden Ulutaş, “ Merkezi hükümet tarafından İzmir’deki deprem sonrası bir takım çalışmalar yapıldı. Hem hasar alan yapılarla ilgili, yıkılan yapıların bulunduğu bölgelerde rezerv proje alanları belirlendi. Yıkılan yapılar oldu, hasarlılar da bu bölgeye alındı. Rezerv alan olarak nereler belirlenmiş buna ilişkin soru sorduk ancak cevap alamadık. Merkezi hükümet daha çok yara sarmaya ilişkin çalışmalar yürütüyor. Merkezi hükümet şeffaf olmalı” şeklinde konuştu.‘BİNA ENVANTERİ ÇALIŞMASI SONA ERDİ’
İMO’nun da içerisinde bulunduğu, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ndeki akademisyenlerle yürütülen Büyükşehir Belediyesi’nin, Bayraklı ve Bornova’da yaptığı envanter çalışmalarının sona erdiğini aktaran Ulutaş, “Çok büyük bir yapı stoku ile karşı karşıyayız. Yaptığımız iş, kendi içerisinde önceliklendirme çalışmasıydı. Hepsini bir anda yıkıp yeniden yapmak ya da güçlendirmek yerine küçülterek riskli, öncelikli yerlere müdahale etmemiz gerekiyordu.Yapı stoğunun deprem riski açısından incelenmesi çalışması. Yapıların kimlik belgeleri çıkarıldı. İzmir Kent Rehberi üzerinden parseli seçtiğinizde Bayraklı ve Bornova’da ruhsatına ve projesine ulaşabiliyor. Bu da iyi bir hizmet. Ruhsattan, yapının kullanım amacının değiştirilip değiştirilmediği kontrol edilebilir. Mal sahipleri ya da kiracılar, bina hasarlandığı haliyle mi duruyor diye düşündüğünde kolaylıkla projelerine ulaşabiliyor. Bir yandan da önceliklendirme çalışması yapıldı. Artık biliyoruz ki bazı yapıların öncelikli olarak ele alınması gerekiyor. Bu da bir kaynak gerektiriyor. Olması gereken işbirliği içerisinde, bu işin siyaset üstü olarak değerlendirilip çözüme kavuşturulması gerekiyor. Yerel yönetim de merkezi hükümet de vatandaşa hizmet için o koltukta oturuyor. İşbirliğini muhakkak sağlanması gerekiyor. Meslek odaları ve üniversitelerin bu sürecin içerisinde, o alanda yaşayan vatandaşların sürecin içerisinde olması çok önemli” dedi.‘YAŞAM HAKKINI SAVUNMALIYIZ’
Ulutaş şunları söyledi: “Çok büyük bir acı yaşadık. Artık bunun bitmesi gerekiyor. Yaşamdan bahsediyoruz. Bu insanlar artık kayıp. Üzerinden bir yıl geçti. Hala kayıp ilanları düşsün ki vefat olarak görünsün diye bekliyoruz bu çok büyük bir acizlik.Çok can acıtan bir depremdi. Bu kadar büyük olmasa da bu yıkıcılığı yaşayabileceğimiz depremler geliyor. Bu uyarıyı yapıyorlar buna hazırlıklı olmaktan başka yolumuz yok. İnsan hayatının ne kadar kıymetli olup olmadığına karar vermemiz gerekiyor. Herkes sorumluluğunu yerine getirmek durumda. Merkeze yaşam hakkını koymalıyız”